Gözlerimizin Dünyayı Gerçekten Nasıl Gördüğünü Ortaya Çıkaran Ressam
Londra'daki Tate Modern'de Paul Cézanne hakkında yeni bir sergi, insan algısı hakkındaki garip gerçekleri ortaya çıkaran bir sanatçıyı sunuyor. Cézanne'ın resimleri çağdaşlarını hayrete düşürdü. Kimse tam olarak nasıl olduğunu açıklayamasa da radikal ve yeni bir görme biçimi sunuyor gibiydiler.
1881'de Paul Gauguin, Cézanne'in gizemli yöntemlerinin nasıl ortaya çıkarılacağı konusunda bir espri yaptı ve Camille Pissarro'ya “onu gizemli homeopatik ilaçlardan biriyle kandırması ve bilgiyi paylaşması için doğruca Paris'e getirmesi” talimatını verdi. Ressam ve eleştirmen Maurice Denis, Cézanne'ın görsel sunumdaki devrimiyle ilgili şaşkınlığını paylaştı ve 1912'de herhangi birinin ona hayranlığını net ve kesin bir şekilde açıkladığını hiç duymadığını yazdı.
Cézanne'in başarısının kesin doğası, yıllar içinde birçok sanat tarihçisini ve filozofu takıntılı hâle getirdi. Sinirbilimciler, filozoflar ve psikologların keşiflerinin kanıtladığı gibi, Cézanne'in yöntemleri insan zihninin görsel işlenmesiyle ilginç bir benzerliğe sahipti. Sürekli hareket hâlinde, zamanın geçişinden etkilenen ve sanatçının kendi anıları ve duygularıyla aşılanmış bir dünyayı tasvir ederek gözün nasıl çalıştığına dair yüzyıllarca süren teorileri altüst etti.
Cézanne'in insan algısına ilişkin içgörüleri, bir ömür boyu süren yavaş deneyler gerektirdi. Örneğin, “Sugar Bowl, Pears and Blue Cup, (1865-70)” tablosu, Cézanne'ın nispeten geleneksel bir şekilde gördüğünü ve resim yaptığını göstermektedir. Boyanın daha sert işlenmesinin yanı sıra, Harmen Steenwyck'in 1640 tarihli “Still Life: An Allegory of the Vanities of Human Life” adlı eseri gibi geleneksel sahnelerin de bir benzeridir.
Bu noktada, Cézanne'in yüzyıllarca süren bilimsel teoriyi desteklediği inancı, gözün tam olarak bir kamera gibi olduğuydu. Bu felsefi görüş, Descartes'in 1637 tarihli “La Dioptrique” makalesinden bir diyagramda özetlenmiştir. Gözün dış dünyadan anlık bir görüntü aldığını gösterir ve bu daha sonra beyin tarafından açıkça anlaşılmaktadır.
16. ve 17. Yüzyıllarda rafine edilmiş, kapalı bir kutuya yüksek odaklı projeksiyonlar yerleştiren bir cihaz olan “camera obscura”, algının bu şekilde çalıştığını doğruluyor gibiydi.
Ancak 1870'lerin sonlarında Cézanne bu varsayımı sorgulamaya başladı. “Still Life with Fruit Dish (1879-80)” tablosunda, su dolu bardağın kenarı çarpık bir perspektifle gösterilir. Arka plan duvar kağıdı meyve tabağının önünde, beyaz masa örtüsü boşlukta asılıymış ve masanın kenarına gerçekçi bir şekilde dökülmemiş gibi hissettirmektedir. Cézanne bize, sahneyi tek bir tutarlı açıdan görmek istemediğini, ancak bir araya getirildiğinde tutarsızlıkları görebilmemiz için her bir öğeye tek tek odaklanarak gezici bir bakışı benimsediğini gösterir.
Bu; Cézanne'ın yaklaşımının, insanın görsel işlemesi hakkında şu anda bildiklerimizle uyuşma yollarından biridir. Farkında olmasak da baktığımızda gözlerimiz durağan değildir ve görsel ilgi alanları arasında çok küçük hareketler yapar. Cézanne'ın bölümlere ayrılmış görüşü ilk kez Emile Javal tarafından kullanılan “Saccade” hareketine karşılık gelmektedir.
1897'de Cézanne'i ziyaret eden yazar ve şair Joaquim Gasquet'e göre, sanatçı resim yaparken konularının izole alanlarına sabit bir şekilde 20 dakika kadar bakıyordu. “Madame Cézanne in a Yellow Chair, (1888-90)” ve “Still Life with Fruit Dish” gibi sanat eserleri, insan gözünün anatomisi ve “Saccade” süreciyle bağlantılı olan bu incelemenin ürettiği görsel tuhaflıkları bize göstermektedir.
Retinalarımızın merkezinde, rengi algılayabilen küçük ve sıkı bir şekilde paketlenmiş hassas “koni” kümesi bulunur. Etrafında sadece ışığı ve karanlığı seçebilen çizgiler vardır. Bu nedenle göz, rengi yalnızca çok küçük bir aralıkta, doğrudan baktığımız yerin yalnızca birkaç derece çevresinde etkili bir şekilde görmektedir. Göz çoklu seğirmelerini yaparken, akıl sürekli olarak bunları birbirine diker, tutarlı ve kusursuz bir şekilde fotoğraf benzeri bir gerçeklik yanılsaması yaratmak için dağılmış bilgileri işler.
Sabit Bir Bakış
Warwick Üniversitesi'nden Profesör Paul Smith'e göre, Cézanne'ın öznelerine kendinden geçmiş bir dikkatle bakma yöntemi görsel anormalliklere neden oldu. Portrelerindeki modellerin yüz detaylarının küçük alanlarına odaklandığı ve zihninin yüzü bütünsel bir bütün olarak ele almasına izin vermediği için maske benzeri yüzlere sahip görünür. “Still Life with Apples with Pot of Primroses, (1890)” tablosunda, sağ taraftaki yaprağın sapı yoktur ve bu da alandaki kesintisiz bir görsel sabitlemenin “Troxler'in Solması” ile sonuçlandığını gösterir.
Son resimlerinde kasıtlı olarak hataları sürdürmesi, Cézanne'ın dikkatsiz biri olduğu anlamına gelmez. Aksine, Tate Modern sergisinin küratörü Natalia Sidlina'ya göre Cézanne ince düşünceli ve oldukça dikkatli biriydi. BBC Culture'a verdiği demeçte, “Cézanne Latince el yazmalarını eğlenmek amacıyla çevirdi ve doğa bilimi, jeoloji ve optik gibi alanlarda önde gelen bilim adamlarından bazılarıyla arkadaştı.” dedi.
Cézanne'ın yaşamı boyunca bilim ve optik alanındaki en dikkate değer gelişmelerden biri fotoğrafın icadıydı. Cézanne'ın fotoğraflara sahip olduğunu ve hatta kopyaladığını biliyoruz. Ancak dagerotip ve kalotip gibi ilk kameralar, Descartes tarafından tasarlandığı şekliyle eski moda statik “göz” perspektifini kopyaladı. Bu, Cézanne da dâhil olmak üzere birçok 19. yüzyıl ressamı için bir hayal kırıklığıydı çünkü insan gözünden görülen dünyaya sıkıcı ve tarafsız bir alternatif sunuyorlardı.
“Still Life with Plaster Cupid” tablosuna yakından bakıldığında Cézanne'ın “Aşk Tanrısı” heykelini ayağı bize dönük, ancak kalçaları sanki aynı anda birkaç açıdan 90 derece dönüyor gibi gözükecek şekilde çizildiği fark edilir. Steenwyck'in tablosu gibi geleneksel bir natürmort bize zaman içinde donmuş bir an verir. Ancak bu gerçeklik görüşü, somutlaşmış deneyimle sonuçlanmaz. Bakmak her zaman sürelidir. Şimdiki zaman diye bir şey yoktur. Cézanne bize yalnızca geçmişle gelecek arasında sürekli bir akış olduğunu söyler.
Zamanı nasıl deneyimlediğimiz, Henri Bergson'un (1859-1941) etkili felsefesinde ve 20. yüzyıl edebiyatında, özellikle TS Eliot, James Joyce ve Virginia Woolf tarafından kullanılan bilinç akışı tekniğinde ana tema hâline gelmiştir.
Cézanne, Kübizm'in gelişimi üzerinde doğrudan bir etkiye sahipti. Pablo Picasso ve Georges Braque'a, eşzamanlı perspektifleri tek bir kompozisyonda tasvir ederek zaman boyutunu çalışmalarına dâhil etmeleri için de ilham vermiştir.
“Mont Sainte-Victoire, (1902-6)” tablosu gibi manzaralarda Cézanne, gerçekliğin gözün değil zihnin bir kurgusu olduğunu keşfetti. Alman doktor Hermann von Helmholtz ve İngiliz nörolog WJ Dodds gibi, her ikisi de görmenin tamamen optik olmadığını, anılarımızın iştahımız ve koku alma, dokunma ve tat alma duyularımızdan etkilendiğini gösterdi. Cézanne'ın Sainte-Victoire Dağı'nın engebeli arazisine olan derin aşinalığı, yıllık renk değişimleri ve dağın profilinin çoklu mavi ana hatlarıyla gösterilen çeşitli perspektifleri temsil araçlarına nüfuz etti.
Bu nedenle Cézanne'ın başarısı, insan algısını benzeri görülmemiş bir dürüstlük ve merakla incelemek için resim yapma eylemini kullanmaktı. Natalia Sidlina, “Cézanne, 20. yüzyıl modernist sanat hareketlerinin öncüsüydü,” diye özetledi. “Soruları yaptığı şeyin merkezine, süreci de sorunun önüne koydu.”
Bunu yaparken, geleneksel bir göz kavramını pasif bir “kamera” olarak değiştirdi. Onun yerine yanılabilir, hareketli, doğaçlama, zamana dayalı ve her zaman doğası gereği somutlaşmış olarak algılamanın daha nüanslı bir değerlendirmesini yerleştirdi. Gözün insan bilinciyle nasıl etkileşime girdiği hakkında ne kadar çok şey keşfedilirse Cézanne'in araştıran, şüpheci sanatı o kadar mantıklı olmaktadır. Belki de bu yüzden sanat tarihinde bu kadar zorlayıcı bir figür olmaya devam etmektedir.
Editör: Öğr. Gör. Dr. Tuna Uysal
Yabancı Dil Editörü: Selin Yüzüncüoğlu