top of page

Lynette Yiadom-Boakye’nin Tarihi Sorgulayan Portreleri

Güncelleme tarihi: 11 Nis

Kelly Grovier, Lynette Yiadom-Boakye'nin hiç var olmamış insanları konu alan gizemli tablolarının "tarihin dışında ve coğrafyanın ötesinde" olduğunu yazarken, sanatçının çalışmalarının oluşturduğu büyük ve yeni sergisi Londra'da açılıyor.
 


 

Bazı portreler içinde bulunduğu çağı yansıtır, zamanın ve mekanın donduğu, çürümeye yüz tutan taş kesilmiş yüzleri gösterir bize. Ama sadece çok az sanatçı sonsuzluk düşüncesini eserlerine yansıtabilir. Mesela Rembrandt, tüm zamanların en büyük ressamı. Işık ve gölgenin işlendiği portrelerinde, bir insana değil de başka bir aleme baktığınızı hissettiriyor adeta. Çehresini fani dünyadan çeviren, birbirinden alakasız detayların bir araya gelmesiyle oluşan bir alem; eski zamanlarda giyilen kabarık bir elbise, içinde bulunduğu zamana ait olmayan bir şapka, antik çağlardan kalma koparılmış bir kuş tüyü...

Giderek azalsa da bitmeyen bu vizyon, İngiliz sanatçı Lynette Yiadom-Boakye’nin tuvalleriyle günümüze ulaştı. Sanatçının dikkat çekici portreleri, eğer portre denilebilirse, cezbedici bir şekilde isimlendirilen “Fly in League with the Night” adlı, büyük bir kariyer ortası oluşturduğu sergisinin konusudur. (Serginin ilk gösterimi pandemi yüzünden Aralık 2020’de yarıda kesildi.) 17. yüzyılda yaşayan Hollanda Altın Çağı’nın usta ressamı ile 21. yüzyılda yaşayan Ganalı siyahi kadın sanatçının aynı görüşe sahip olduğunu keşfetmek insanı şaşırtabilir. Ancak ruh kendi topluluğunu seçer, yeteneğin de kendi soyağacı vardır. Mesela, Londra doğumlu Yiadom-Boakye’nin 2012’de, prestijli Turner ödülü için finale kalmadan bir yıl önce yaptığı, bir tarafı daha koyu gölgede kalan gizemli genç bir adamın bulanık serabı olan “A Passion Like No Other” isimli tablosunu düşünün.



Lynette Yiadom-Boakye / A Passion Like No Other / 2012 / (Fotoğraf: Marcus Leith)

Zifiri karanlık kıyafetler giymiş, boynundan parlayarak yayılan gösterişli kırmalı yakayla hayranlık uyandıran figür, arkasındaki yeşil alacakaranlıkla bir siluet oluşturuyor. Neredeyse Rembrandt’ın gölgeli resimlerinin aynısı, figür başka bir zaman ve yerden gelmiş gibi değil de sanki hiçliğin ortasından bize gelmiş gibi görünüyor. Tarihin dışında ve coğrafyanın ötesinde beliren bir alemden gelmiş adeta. Ama yine de, içinde bulunduğumuz zamanla iç içe geçen varlığının ağırlığı inkar edilemez. Kara gözlerinin iriliği, bir anlığına duran zamana demir atıyor, sanki bizim varoluşumuz onunkine bağlıymış gibi. Ya biz onu hayal ediyoruz ya da o bizi hayal ediyor. Kim bilir?

Göz açıp kapayıncaya kadar kaybolabilirler, karanlığa karışmaları an meselesi

Yiadom-Boakye’nin “A Passion Like No Other” isimli tablosu, sanatçının esrarengiz büyüsünün bir simgesidir. Bu tablo sanatçının, romantik şair William Wordsworth’ün deyişiyle; “rahatsız eden bir varlık’’ hissini ve ruhun ürkütücülüğünü tuvallerde canlandırabilme yeteneğini yansıtıyor. Figürün karakter yapısının en az resim kadar zor görüldüğü ise tartışılmaz bir gerçek. Yiadom-Boakye’nin fügürlerini bu kadar etkileyici yapan şey ise, onların yaşadıkları dünyaya olan bağlılıklarının, bizim yaşadığımız dünyaya olan bağlılığımızın aksine çok zayıf olmasıdır, ki buna anlam vermek oldukça zor. Göz açıp kapayıncaya kadar kaybolabilirler, karanlığa karışmaları an meselesi.

Aslında, hiç var olmadılar ki. “The Cream and The Taste” ya da “Citrine By The Ounce” gibi tablolardaki kişilerin aurasını çekici bulsak da, bu figürler dünyamızda yaşayan ya da daha önce yaşamış hiçbir insana benzemiyor. Sanatçının zihninde ustaca oluşturduğu kurgu, hayal gücünün bir parçasını gösteriyor bize.



 

Lynette Yiadom-Boakye / The Cream and The Taste / 2013 / (Fotoğraf: Duro Olowu)

Tate Britain galerisinin sergi yöneticisi Andrea Schlieker, BBC Kültür’e; ‘’Bir yazar romanı için nasıl karakter oluşturuyorsa, Lynette de resimlerindeki karakterleri öyle yaratıyor.’’ ‘’Onlar kurgusal karakterler. Ve Lynette resimlerinde onlara alışılmışın dışında bir alan veriyor. ‘’Zamansızlık’’. Giysilerinde, aksesuarlarında, bulundukları iç ve dış mekanlarda, belirli bir dönemin portresiyle bağdaştırılabilecek her türlü detaydan kaçınıyor. Bu yüzden çok ama çok bilinçli bir şekilde yarattığı zamansızlığın, içsel yaşamın keşfine yardım ettiğini düşünüyorum. Ruh halleri, çok gerçekçi görünen bu figürlerin her birinin dışa vurduğu derin insanlık hissi. Her şey, izleyicileri içsel yaşamın keşfine yönlendirecek şekilde. Bence izleyicilerin, figürlerin hepsinin kurgu olduğuna inanması çok zor.’’

Görünmezliğin Ressamı

Yiadom-Boakye, eski İngiliz kolonisi Gana’nın 1957'de bağımsızlığını kazanmasından kısa bir süre sonra Gana'dan göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak 1977'de Londra'da dünyaya geldi. Yiadom-Boakye, son yirmi yılını şiirsel eserlerindeki karakterlerin içsel yaşamlarını tablolarına işlemeye harcadı. Sanatçı, Kraliyet Sanat Akademisi’nden 2003 yılında yüksek lisans derecesi ile mezun oldu. Mezun olduğundan beri yaptığı 70 tane yağlı boya ve karakalem çiziminden oluşan sergi, ziyaretçilerini hem son derece tanıdık hem de rahatsız edici derecede tuhaf gelen hayali bir dünyaya davet ediyor. Eserlerinde, örneğin derin bir içe kapanıklığın bulunduğu iki kanatlı tablo olan “Pale for the Rapture”’da olduğu gibi, hikayelerindeki karakterlerin kaçamak bakışlar ve gizli hareketlerden oluşan sessiz bir dil ile iletişim kurduğunu söyleyebiliriz. Bu detayı gözünüzden kaçırmış olabilirsiniz.



 

Lynette Yiadom-Boakye / Citrine by The Ounce / 2014

Ama Yiadom-Boakye’nin gözünden hiçbir şey kaçmıyor. Schlieker, ‘’Karakterlerini, yıllardır biriktirdiği albümlerden oluşturuyor.’’ diyor. "Bize söylenene göre, gözlem yapmayı takıntı haline getiren sanatçı albümler oluşturuyor. Bu albümlerde arkadaş ve aile fotoğraflarından tutun da beğendiği ünlü tabloların kartpostallarına kadar her şey var. Hatta dergiden yırtılmış; üzerinde bir bakış, bir ışık ya da bir hareketin olduğu kağıt parçası bile yer alıyor bu albümlerde. Tüm bunlar, bu olağanüstü karakterlerin ve bu sıradışı gizemin perde arkasını oluşturuyor.’’

Schlieker'in "bir bakış, bir ışık, bir hareket" yorumundan yola çıkarak, sanatçının hayal gücünün, anlık izlenimlerin yarattığı duygusal izleri eserlerine aktarmayı görev edinen Fransız Emperyonistlerinden büyük ölçüde etkilendiği çıkarımını yapmak cazip geliyor. Aslında, anlaşılmaz hikayelerinin rahatsız edici yapısı, Lynette’in atıf yaptığı sanatçılar olan Walter Sickert’in ya da John Singer Sargent’in eserlerindeki gölge kullanımıyla daha çok uyuşuyor. Yiadom-Boakye’nin eserlerindeki ışık ve renk nadiren öznenin kendisiyken, daha çok öznenin bilinçsizliğinin görülemez bir boyutu olmuştur. Schlieker, “Sırrını çözmemiz için kurguladığı bu hikayelerin hepsi birbirinden gizemli" diyor. ‘’İlk bakışta, resme bakıp ‘ya ben bunu tanıyorum, bu tanımadığım birinin portresi diye düşünüyorsunuz’. Ama baktıkça daha gizemli bir hale geliyor, çok az ayrıntının özenle yerleştirildiği resim sizi içine çekiyor."



 

Lynette Yiadom-Boakye / Black Allegiance to the Cunning / 2018 / (Fotoğraf: Sheldon Inwentash and Lynn Factor, Toronto)

Evet, ayrıntılar. Yiadom-Boakye'nin resimleri, önemsiz detaylardan sıyrılıp samimi bir ortamın dokunaklılığına ve saflığına indirgenmiş gibi görünebilir. Ancak sanatçı resmindeki geniş boşluğu, başka bir yerden ödünç aldığı dikkat çekici bir nesneyle dolduruyor. Resmi incelerken karşılaştığımız bu detaylar resme anlam vermenizi zorlaştırıyor. Mesela, “A Passion Like No Other”’daki kırmalı yaka detayı. Bu karnavalesk süs, 16. yüzyılın modası geçmiş aksesuarını veya Pandomim sanatçısı Pierrot’un komedi kostümünü getiriyor akla.

Dikkat ederseniz, bu tuhaf şeylerin neredeyse her yerde olduğunu görürsünüz. Genelde yerinden edilmiş hayvanların şeklindedir. “Black Allegiance to the Cunning” tablosundaki gülümseyen figürün ayağının yanındaki kahkaha atan tilki, “All Manner of Comforts” tablosundaki gözlüklü bir adamın parmağına konmuş limon rengi kuş ya da “The Matters” tablosundaki avını düşünen sinirli baykuş... Schlieker; ‘’İzleyiciyi çok nazik bir şekilde sarsan resimler, aynı zamanda ilginç bir şekilde rahatsız ediyor. Birden kendi başınıza çözmeniz gereken bilmeceler ve gizemli detaylarla baş başa kaldığınızı anlıyorsunuz. Ancak bu sırrı çözmek ilk bakışta göründüğü kadar kolay değil."

Yiadom-Boakye'nin tuvallerini yaparken ilham aldığı usta ressamları iyi tanıması, sanatçının bilmecelerini çözme isteğimizi arttırıyor. Bu çabalarımızla, Singer-Sargent's “Dr Pozzi at Home” tablosundaki kan kırmızısı cüppenin, Sickert’in 1892 tarihli “Minnie Cunningham” portresindeki titreşen paltonun hayaletimsi kızıllığıyla bir noktada birleştiğini anlamıştık. Benzer şekilde, Yiadom-Boakye’nin sergideki ilk ufuk açıcı tablosu “First” tablosundaki kan kırmızı elbise ile bu tablodan yedi yıl sonra yaptığı “A Number of Preoccupations” tablosu arasında bağlantı kurabiliyoruz.



 

Lynette Yiadom-Boakye / To Improvise a Mountain / 2018 / (Photo: Marcus Leith)

Hemen göze çarpmayan bir örnek verecek olursak, belki de, Vermeer’in “The Music Lesson” (1662-65) ve “The Art of Painting” (1666-68) gibi tipik resimlerini sahnelerken kullandığı satranç tahtası karolarını, sanatçının kendi eserlerinde yeniden türetmesini söyleyebiliriz. Yiadom-Boakye’nin ellerinde, geometri daha esnek bir koreagrafisi olan, daha gerçekçi bir şeye dönüşüyor. Örneğin, Vermeer’in eserlerinde düz bir şekilde yerleştirdiği karoları çapraz bir şekilde yerleştirerek değiştirdiği “To Improvise a Mountain” isimli tablosunda, uzanan figürün sıkılmış yumruğundaki bir anlığına görünen belirsiz drama sahneyi değiştirirken, kafa yoran kinayenin yerini derin bir tutku alıyor.

Tüm bu yoğun duyguların arasında, Yiadom-Boakye’nin eserinde sırrı çözülüp yeniden ele alınan şeyin sanat tarihinin kendisi olup olmadığını düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Bildiğiniz üzere, Batı sanatında portrenin, beyaz insanların gücünün ve erkeklerin ayrıcalığının bir sembolü olduğu bir sır değil. Portre, yüzyıllar boyunca imparatorluğun bir lüksü olarak görüldü. Ancak Yiadom-Boakye’nin eserleri bu geleneği bozdu. Avrupa görsel kültüründeki siyahi portrelerin kıtlığı, sanatçıya doldurulması gereken derin bir boşluk ve boş bir sayfa verdi.

Peki 2019'da Venedik Bienali'nde alkışlanan Gana Freedom pavyonuna katılan Yiadom-Boakye, böylesine önemli bir rol oynadığının farkında mı? Schlieker, ‘’Lynette bu konu hakkında çok yorum yapmaktan hoşlanmıyor’’ diyor ve ekliyor, ‘’ama ‘siyahlığın ve siyahi yaşamın sonsuz olanağı’ dediği şeyden ve nasıl basma kalıpların ve beklentilerin ötesine geçip farklı bir gerçekliğe taşımak istediğinden bahsetti.’’ Daha kırklı yaşlarındayken bunu başardı. Sanattan, bundan başka ne istenilebilir ki?

Lynette Yiadom-Boakye’nin Fly in League with the Night sergisi 26 Şubat 2023’e kadar Tate Britain Galeri’sinde.


Kaynak: BBC

Editör: Hatice Zehra Şahin

bottom of page