top of page

🇬🇧 | Pek çok insan tükenmiş hissediyor. Peki tükenmişlik tam olarak nedir?

Güncelleme tarihi: 7 Mar


Pek çok insan tükenmiş hissediyor. Peki tükenmişlik tam olarak nedir?

Araştırmacılar tükenmişliğin nasıl tanımlanacağı konusunda hemfikir değil. Ancak insanların iş yerinde bu sorunla baş etmelerine yardım etmek hala büyük bir önem taşıyor.

 

Pandemi, geç saatlerde evden olmak üzere insanların çalışma şeklini değiştirdi. Bu değişim tükenmişlik hakkında evrensel bir tartışmaya yol açtı ancak araştırmacılar bu sendromun nasıl tanımlanacağı ve ölçüleceği konusunda fikir ayrılığı yaşıyor. Bu da kanıta dayalı çözümlerin üretilmesini zorlaştırıyor.

 

Ülkesindeki pandemi sürecini idare etme şekliyle uluslararası bir itibar kazanan Yeni Zelanda başbakanı Jacinda Ardern, yakın zamanda istifa etme niyetini açıkladığında bu sürpriz kararını şu şekilde özetlemişti: “İşin gerektirdiklerini biliyorum ancak bunu doğru şekilde yapmak için artık tankta yeteri kadar enerjimin olmadığının farkındayım”.

Dünya çapındaki sosyal bilimciler ve gazeteciler, Ardern’in 19 Ocak’ta yaptığı konuşmasını büyük ölçüde tükenmişlik olarak değerlendirdi.


“Ardern, enerjisinin tükendiğinden söz ediyor” diyor, Kaliforniya Üniversitesi’nde psikolog olarak onlarca yıldır işe bağlı stresle mücadele eden işçileri gözlemleyen ve onlarla görüşmeler yapan Christina Maslach. Neredeyse 50 yıldır yaptığı röportajlarda “bu ifadenin tekrar tekrar gündeme geldiğini” de belirtiyor.


Pek çok çalışma ve medya raporları, zaten pandemiden önce de yüksek oranda görülen tükenmişlik sendromunun, özellikle sağlık, eğitim ve hizmet gibi belirli meslek grupları arasında olmak üzere dünya genelinde hızla arttığını gösteriyor. “Pandemi açıkça ortaya koydu ki, sağlıklı ve işleyen bir toplum için gerekli olan meslekler, insanları tükenmişliğe sürüklüyor.” diyor Maslach.

Ancak tükenmişliğin nasıl belirleneceği ve ölçüleceği konusunda büyük bir ihtilaf var. Bazı araştırmacılar sendromun, depresyonun başka bir şekli olup olmadığını bile sorguluyor. Bu tür bir anlaşmazlık, tükenmişliğin yaygınlığını tahmin etmeyi veya bu sorundan muzdarip olanlara en iyi şekilde yardım etmeyi zorlaştırıyor.


İşte araştırmacıların sorunu ele almak için sordukları bazı önemli sorular:


Bugünkü şekilde anladığımız tükenmişlik ne zaman ortaya çıktı?

Bazı araştırmacılar tükenmişlik sendromunun, fazla çalışma ve acelecilik kültüründen kaynaklanan tamamen modern bir olgu olduğu kanısında. Ancak diğerleri bu sendromun yalnızca, Eski bir Yunan kavramı olan acedia (çevreyle olan ilgisizlik, uyuşukluk ve durgunlukla belirginleşen durum) ile başladığını ve yorgunlukla alakalı hastalıkların en son versiyonu olduğunu iddia ediyor. Acedia olarak bilinen bu durum, 5. yüzyılda yaşayan bir keşiş ve ilahiyatçı olan John Cassian’ın da yazdığı gibi, “bedensel halsizlik ve esneme açlığı” şeklinde görülüyor.

Daha çağdaş bir kavram olarak tükenmişlik sendromu, 1970’li yıllarda ortaya çıkmıştır. New York’ta bulunan St. Mark’s Kliniğinde gönüllü danışman-psikolog olarak uyuşturucu bağımlılarıyla çalışan Herbert Freudenberger, bu terimi, gönüllülerin kademeli olarak motivasyon kaybı, duygusal çöküntü ve yaptıkları işe karşı bağlılığın azalması gibi durumları tanımlamak için kullanmıştır.


Neredeyse aynı zamanlarda Maslach, Kaliforniya’daki sosyal hizmet çalışanlarıyla görüşmeler yaparken benzer özellikleri o da gözlemlemeye başladı. Bu durum, Maslach ve o zamanki lisansüstü öğrencisi Susan Jackson'ı – şu anda New Jersey, Piscataway’de Rutgers Üniversitesi’nde bulunuyor- tükenmişliği ölçen ilk yöntem olan Maslach Tükenmişlik Ölçeğini geliştirmeye itti. İkili, tükenmişliği üç bileşenden oluşacak şekilde tanımladı: duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve yetersizlik veya sürekli kişisel başarının azalması hissi.

Katılımcılar, ifadeleri 0 (“asla”) ile 6 (“günlük”) arasında bir ölçekte değerlendirmiştir. Her bir bileşen için şu şekilde ifadelere yer verilmiştir: Duygusal tükenme için “İşimden duygusal olarak kopmuş hissediyorum”, duyarsızlaşma için “İşimin öneminden şüpheliyim”, yetersizlik için ise “Bu işte çok değerli şeyler başardım”. Duygusal tükenme ve duyarsızlaşmadan alınan yüksek puanlar ile yetersizlikten alınan düşük puanlar, o kişinin tükenmişlik sendromu ile mücadele ettiğini göstermiştir.


Trondheim’da bulunan Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nde iş sağlığı psikoloğu olan Renzo Bianchi “Maslach Ölçeği, tükenmişlik sendromunu araştırılması gereken bir alana dönüştürdü. Maslach Tükenmişlik Ölçeğinden önce tükenmişlik, uydurma bir psikolojiydi” diyor.



Tükenmişliği tanımlamanın en iyi yolu nedir?

Maslach Ölçeği, tükenmişliği incelemek için en yaygın kullanılan araç olmaya devam ediyor. Ancak pek çok kişi sendromun tanımını eleştiriyor. (SN: 10/26/22).

Örgüt psikologları olan Wilmar Schaufeli ve Dirk Enzmann, 1998 yılında yayınladıkları “Tükenmişliği Araştırma ve Uygulama: Önemli Bir Analiz” adlı kitapta, tükenmişliği, duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve yetersizliğin bir kombinasyonu olarak kavramsallaştırmak “keyfi”dir, diye yazmışlardır. “Diğer unsurlar dahil edilseydi ne olurdu? Büyük olasılıkla, başka boyutlar ortaya çıkardı.”

Dahası, bu üç bileşen kadar bunlara nelerin neden olduğu da yetersiz bir şekilde tanımlanmış, diyor Hollanda’da bulunan Eindhoven Teknoloji Üniversitesi’nde iş ve örgüt psikoloğu olarak görev yapan Evangelia Demerouti. Örneğin sağlık sorunları ve bakım sorumlulukları gibi işle bağlantılı olmayan pek çok faktör tükenmişliği tetikleyebilir.

Tükenmişliği neyin oluşturduğu ve bu olgunun nasıl ölçüleceği konusundaki anlaşmazlıklar, kaotik bir literatüre de yol açmıştır. Önemli bir tartışma noktası, Maslach Ölçeği’nin nasıl kullanılacağıdır. Aslında Maslach, kişinin tükenmişlik öncesinden tükenmişlik sendromunun başlaması aşamasına geçişi hakkında ipucu verecek bir sınır noktası belirlememiştir. Ölçek bunun yerine, araştırmacılara, belirli bir iş alanı veya meslek içerisindeki tükenmişlik modelini belirlemede yardımcı olacak bir araç olarak tasarlanmıştır.

Ancak uygulamaya gelindiğinde Maslach, araştırmacıların ölçeği nasıl kullandıkları konusunda çok az kontrole sahiptir. JAMA platformunda Eylül 2018'de yayınlanan ve 45 ülkede hekim tükenmişliği üzerine yapılan 182 çalışma bu konuda oldukça aydınlatıcıdır. Bu çalışmaların neredeyse yüzde 86'sı Maslach Tükenmişlik Ölçeği’nin bir versiyonunu kullanmış ancak yaklaşık dörtte biri, bileşen ifadelerinin sayısını yarıya indirmek veya yalnızca duygusal tükenme bileşenini ölçmek gibi Maslach Ölçeği’nin gayriresmi versiyonlarını kullanmışlardır. Maslach, bu gayri resmi raporların klinik olarak geçerli olmadığı görüşündedir.


Üstelik, envanteri veya envanterin değiştirilmiş bir sürümünü kullanan çoğu araştırmacı, katılımcı grupların, yüksek, orta ve düşük tükenmişlik tanımları açısından birbiriyle çok az uyum göstermesine rağmen yine de bir sınır noktası belirlemiş, sonuç olarak hekim tükenmişliği sendromunun yaygınlığı konusunda yapılan tahminler yüzde 0 ila 80,5 arasında – araştırmacılara göre bu sayılardan çıkarım yapılması imkansızdır- değişkenlik göstermiştir.


Dahası JAMA ekibi, yapılan tüm çalışmalarda tükenmişlik sendromunun 142 farklı tanımının olduğunu belirlemiştir. Ölçeğin herhangi bir versiyonunu kullanmayan çalışmalar içerisinde araştırmacılar, tükenmişliği ölçmek için 11 farklı yöntem tanımlamıştır.

Bu endişeler, bazı araştırmacıları tükenmişliğin nasıl tanımlanacağı ve ölçüleceği konusunda sıfırdan başlama çağrısında bulunmaya teşvik ediyor. Demerouti, bu sürecin, iş yerinde kendi deneyimleri hakkında konuşmakta zorlanan kişilerle nitel görüşmeler yapmakla başlaması gerektiğini söylüyor. “İyi bir kavramsallaştırma ve tükenmişlik tanısına sahip değiliz. En baştan başlamamız gerekiyor” diyor.



Araştırmacılar tükenmişliğin herhangi bir özelliği konusunda hemfikir mi?

Şaşırtıcı bir şekilde, evet. Bianchi ve ekibinin Mart 2021'de Klinik Psikoloji Bilimi Dergisi’nde yazdığına göre araştırmacılar, yorgunluğun sendromun temel bir özelliği olduğu konusunda hemfikir.

Son yirmi yılda yapılan araştırmalar, tükenmişlik sendromunun, hafıza ve konsantrasyon sorunları gibi bilişsel değişiklikleri içerdiği fikrinde de birleşiyor. Fransa’da bulunan Rennes Üniversitesi’nde iş sağlık psikoloğu olarak görev yapan Charlie Renaud, bu bilişsel problemlerin, tekrarlanan bir toplantıyı kaçırma veya günlük işlerin yerine getirilmesinde zorlanma gibi unutkanlık formunda ortaya çıkabileceğini belirtiyor. Bu tür zorluklar insanların özel yaşamlarına etki ederek okumak veya film izlemek gibi boş vakitlerde yapılan aktivitelerin zahmetli olmasına neden oluyor.

Bu bulgular arttıkça bazı araştırmacılar bilişsel değişikliklerle ilgili soruları tükenmişlik ölçeklerine dahil etmeye başladı, diyor Renaud.

 

Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, istifasını duyururken, işi iyi yapmak için “tankta yeteri kadar enerji” olmadığını söylemişti- bu karar yaygın bir tükenmişlik işareti olarak görülüyor. Araştırmacılar tükenmişlik sendromunu nasıl tanımlayacakları konusunda hemfikir değilken, yorgunluğun ortak bir semptom olduğu konusunda aynı görüşe sahip.


 

Tükenmişlik bir çeşit depresyon mu?

İlk bakışta bu iki kavram birbiriyle çelişkili görünüyor. Depresyon tipik olarak bireyin içinden, tükenmişlik ise toplumsal güçlerden, özellikle iş yerinden kaynaklanıyor (SN:2/12/23). Ancak bazı araştırmacılar, tükenmişliğin bağımsız bir tanı olarak var olup olmadığını sorgulamaya başladı. Araştırmalara göre bu iki kavram birbirini dışlamıyor. Kişinin çevresindeki kronik stres, depresyonu tetikleyebiliyor ve bazı mizaçlar da kişiyi tükenmişliğe daha yatkın hale getirebiliyor.

Örneğin, Bianchi ve ekibinin 2018 yılında Psikiyatri Araştırmaları Dergisi’nde rapor ettiğine göre, kişisel bir özellik olan nevrotizmden -sinirlilik ve endişelenme eğilimi ile karakterize edilir- alınan yüksek puan, kişinin tükenmişlik sendromunu tecrübe etme olasılığını, yetersiz danışman desteği ve meslektaşları ile uyum eksikliği gibi işle alakalı belirli faktörlerden daha iyi öngörüyor.

Dahası, Bianchi ve ekibinin 2021 yılında yayınladığı makalede, depresyonun, duyarsızlaşma veya yetersizlik bileşenlerine kıyasla daha çok yorgunluk ile ortaya çıktığı rapor edilmiş. Tükenmişlik bir dizi semptom ile karakterize edilirse, yorgunluk ve depresyon Maslach Üçlemesinden daha umut verici bir kombinasyon gibi görünüyor, diyor Bianchi ve ekibi.

Bianchi, “Asıl sorun, tükenmişliğin depresif bir durum olmadığına ya da depresif bir durum kadar şiddetli olduğuna inanmak istiyoruz” diyor. Ama bu doğru değil, diye de ekliyor.



İnsanlara “tükenmişlik” teşhisi konulabilir mi?

Herkes bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüyor. Maslach, “Tükenmişlik, hiçbir zaman klinik bir tanı olarak düşünülmedi” diyor.

Bianchi ve ekibi ise aynı fikirde değil. Araştırmacılar, bilişsel bozukluk ve intihar düşüncesi de dahil olmak üzere büyük depresyonla ilişkili dokuz temel semptomu değerlendiren Mesleki Depresyon Ölçeği adıyla kendi ölçeklerini geliştirmiş. Örneğin, katılımcılar “Kendimi başarısız biri gibi hissediyorum” tarzı bir ifadeyi derecelendirmek yerine, “İşteki deneyimim, kendimi başarısız biri gibi hissetmeme neden oldu” ifadesini değerlendiriyor.

Tükenmişlik bir depresyon şekli ise, o zaman o şekilde tedavi edilebilir, diyor Bianchi. Ayrıca tükenmişliğin aksine depresyon tedavisi, örneğin terapi veya ciddi depresyon vakalarında ilaç, zaten mevcut. “Umarım müdahaleler, tedaviler, depresyondaki insanlar için var olan destek biçimleri daha sonra mesleki depresyon için uygulanabilir” diye ekliyor.


Ancak bireyi tedavi etmek, genellikle gerekli bir ilk adım olsa da krizi tetikleyen işe bağlı stresi hafifletmeye hiçbir yararı olmaz, diyor Helsinki'deki Finlandiya İş Sağlığı Enstitüsü'nden iş sağlığı psikoloğu Kirsi Ahola. “Bir düşünün, kişi hastalık izninde, örneğin birkaç haftalığına iyileşmek ve dinlenmek için izin alıyor. Ve sonrasında taleplerin çok yüksek olduğu ve desteğin olmadığı aynı duruma tekrar geri dönüyor. Sonra tükenmişlik hissi yeniden başlıyor.” Bu döngüyü kırmak oldukça zor.


Tükenmişlik, Amerikan Psikiyatri Derneğinin güncel Teşhis ve İstatistik El Kitabına dahil değil. Dünya Sağlık Örgütü, Maslach'ın tükenmişlik kavramsallaştırmasını, 2019 Uluslararası Hastalıklar Sınıflandırmasında sendromu özetlediğinde kabul etmiş, tükenmişlik tıbbi bir durum değil, “mesleki bir olgu” teşkil ediyor, şeklinde belirtilmiştir.



Kanıtlar bu kadar bulanıkken, iş yerinde mücadele eden insanlar için herhangi bir yardım var mı?

Çoğu araştırmacı, müdahalelerin, bireyden iş yerine ve yönetim organlarına kadar her aşamada işle ilgili sorunları hedef alması gerektiği konusunda hemfikir.

Bireysel düzeydeki müdahaleler arasında terapi, egzersiz, iş dışında hobiler geliştirmek ve kişinin hedeflerine daha iyi uyum sağlayacak şekilde işini hazırlamak yer alıyor. (SN: 1/10/23). Ek olarak, hafıza, dikkat ve diğer bilişsel eksikliklerin geri kazanılmasına yardımcı olacak bilişsel eğitim programları, tükenmişlik ile ilişkili bilişsel sorunların hafifletilmesinde umut vaat ediyor, şeklindeki açıklamayı Renaud ve Rennes Üniversitesi gelişim psikoloğu Agnès Lacroix 2 Ocak’ta Uluslararası Stres Yönetimi Dergisi’nde bildirmiştir.

İş yeri düzeyinde, daha az video toplantısı ve iş günü boyunca dikkat dağıtıcı şeyleri azaltmak gibi basit düzeltmeler sıkıntıyı hafifletebilir (SN: 4/7/21). Zaman içinde insanların iş yükünü artıran tüm küçük değişikliklerden kurtulmanın zamanı geldi, diyor Maslach. “Herkes insanların işine fazladan şeyler ekliyor. Asla eksiltmiyor.”

Nihayetinde, hastalık izninin nadiren verildiği ve çok az sayıda kuralın çalışanları aşırı çalışmaktan ve iş güvensizliğinden koruduğu Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerde, tükenmişlikle mücadele etmek için daha katı iş yasaları gibi sistemik değişiklikler gerekebilir.

Ancak, işverenleri zorlayan düzenlemeler olmasa bile, sağlıklı iş yerlerine öncelik veren hükümetler ve şirketler rekabet avantajına sahip. Ahola, “İnsanlar iyi hissettiklerinde, iyi başa çıktıklarında ve iyi enerjiye sahip olduklarında, aynı zamanda daha iyi işçilerdir” diyor.


Kaynak: ScienceNews

Editör: Hatice Zehra ŞAHİN



bottom of page